
ZEN BUDİZMİ
Budizm'in bir kolu olan Zen, batıda bir yaşam biçimi, din, felsefe veya sanat akımı olarak algılansa da kökenine indiğimizde onu kategorize etmek bu kadar basit olmasa gerek. Zen'i açıklamak için Budizm'in ortaya çıkışını ve temel öğretilerini bilmek gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan Zen'in bir felsefe olup olmadığını anlamak için felsefi disipline bağlı bir akıl yürütmeden yararlanmak bize Zen'in ne olduğunu anlatmaya yeter mi, emin değilim. Çünkü Zen konusunda kendimize doğru soruyu sormamız oldukça önemli olduğu gibi, doğru sorunun ne demek olduğunu Zen çerçevesinde ele almak için en azından Zen'in ne olduğunu anlama yolundaki o ilk soruyu da doğru cevaplamış olmamız gerekiyor. Burada kendi içine sürekli kapanan bir zorluk görüyorum. Yine de bunun bir yazı formu olduğunu düşünürsek, bu formun sınırları içinde Aristoteles'in işaret ettiği akıl yürütme yetimi kullanarak Zen Budizmi hakkında anlayabildiğim kadarını bu yazıya aktarmayı deneyeceğim.
Kelime kökeni olarak Sanskritçe ve Pali dillerinde 'uyanmış kişi' anlamındaki "Buddha" kelimesinden türetilen Budizm, M.Ö. 6. yüzyılda ortaya çıkmıştır ve kurucusu Siddharta Gautama olarak bilinir. Budizm'in temelinde hayattaki acılarımızın kaynağını bulma ve bunları ortadan kaldırma amacı yatar. Buna göre her varlığın sonsuz bir ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde olduğuna inanılır.
Budist okullarında dört temel öğretiye saygı duyulur; bunlar "Dört Yüce Gerçek" olarak anılır. Birinci gerçekte (Dukkha) acının bizim hayatımızın bir parçası olduğu bildiriliyor. Buna göre günlük yaşamsal faaliyetlerimizle, olayları yorumlama ve duygulanma biçimimizle, maruz kaldığımız her şeyle beraber adeta acıyla bütünleşmiş bir şekilde yaşamaya çalışıyoruz. İkinci gerçekte (Samudaya) bu acılarımızın kaynağının arzu ve isteklerimizden başkası olmadığı söyleniyor. Buna göre olumsuzlukların kaynağını kendimiz dışında arıyor oluşumuz bize doğru cevaplar vermekte yeterli olmayacak; çünkü acı çekmemizi sağlayan şeyler daha çok bireysel hırslarımızla, komplekslerimizle ilgili ama biz buna yönelmeyi pek tercih etmiyoruz. Üçüncü gerçeğe (Nirodha) göre acılarımızdan kurtulmamızın tek yolu bu saplantılı arzulardan, hırslardan, güçlü görünme istencinden arınmamızdır. Bunun gerçekleşmesi ise dördüncü gerçekteki (Magga) "Sekiz Aşamalı Yol" ile mümkün olabilir. Bunlar ise; doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık ve doğru konsantrasyon olarak geçiyor.
Zen kelimesi Japonca meditasyon anlamına gelen "zazen" kelimesinden türetilmiş. Zen'e göre tüm varlıklar aslında kendi özünde Buda doğasına sahip olduğu kabul ediliyor ve bunun, bize öz farkındalık kazandıracak olan meditasyonlar aracılığıyla keşfedilip açığa çıkacağı ve yaşamın tümüne yayılacağı söyleniyor. Meditasyon, aydınlanmanın yolu olarak görülüyor. Zen, herhangi bir kutsal kitaba veya dogmalara dayalı değildir. Bir şeyi bilmenin, o şeyi kendi ruhumuzda içselleştirmemizi, özümsememizi engelleyen duvarlar ördüğünü söyleyebiliriz. Örneğin, Zen anlayışına göre bu yazıyı yazan ben (ki "ben" de bir "biliyorum" yargısı sayılabilir) burada bildiğimi iddia ettiğim şeylerden ayrı bir yerde konumlanıyor. Bu yüzden benim burada Zen öğretisini anlatmaya çalışmakla aslında Zen öğretisini anlatma eyleminden uzaklaşmış olduğumu söylersem, sanırım bunu söylemiş olmakla -en azından- Zen hakkında daha makul bir gerçeklik ortaya koymuş olabilirim. Çünkü Zen, genel kavramlardan, sabitleşmiş öğretilerden, özne ile nesneyi birbirinden ayıran tüm insan ürünü ikiliklerden arınmış bir zihnin kendi kendini özgürleştirme ve nihayetinde kendi özgün benliğimizin farkındalığına ulaşma sürecini temsil ediyor olmalı. Bu açıdan bakarsam, Zen Budizmi'nden ne anladığımı ortaya koyan kelimeler yığını, aslında benim doğduğum günden bugüne kadarki süreci kapsayan korkularımı, komplekslerimi, neden-sonuç ilişkisi kurarken başvurduğum yaşantımı ve içindeki tüm kusurlu akıl yürütmelerimi de kapsayan yargıların ötesine geçemiyor. Böyle düşününce bu yazıda aslında Zen'in ne olduğundan çok, ne olmadığını anlatıyor oluşumun acizliğini yaşıyorum. Bunu kabul ettiğimi anlatmadan anlamanın verdiği yüksek iradeden yoksun olan bu yazıda ifade etmeye çalıştım. Bu yazının bir yazı olduğunu düşünüyor olmamın beni Zen'den alıkoyduğunu, elimi kolumu bağladığını görebiliyorum. "Eğer aydınlanma ile arana Buda girerse, Buda'yı da öldür," diyen Buda, bu yazıyı Zen Budizmi içinde geçersiz bir laf kalabalığı haline getiriyor. Bu yüzden kendime katılmadığım noktada kendime döndüğümü, körü körüne bağlandığım bir fikrim varsa, o fikrin ben'i kendi tecrübe alanımdaki bir nesneye dönüştürmeye başladığını biliyorum ve bunu biliyor olmam bende saf ve samimi bir aydınlanma umudu taşıyor.