Profil Resmi

RUBİK KÜP

Evimdeki en işlevsel eşya olabilir. Hem çözmesi keyifli hem mantık ve zekayı geliştiriyor hem de dekoratif. Birkaç tane alıp kitaplığa, masaya koy. Gayet estetik duruyor. Telefonda biriyle konuşurken falan oynuyorum, konuya odaklanmamı kolaylaştırıyor.

Öyle videolardaki gibi şıkır şıkır çevirip çözdükleri artistik seviyede değilim ben tabii. Derdimi anlatacak kadar rubik küp biliyorum.

İlginç bir oyuncak gerçekten. Ayrıca insanların rubik küp hakkındaki düşünceleri de rubik küpün kendisi gibi rengarenk. Eski çalıştığım ajansta masamın üzerindeki rubik küpü gören bir arkadaş ile aramda geçen tuhaf bir diyalog geldi aklıma. Yanıma gelip, “Ya ben bunu çözmenin çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum, bence zeka ile ilgili değil,” gibilerinden bir şeyler gevelemişti. Rubik küp gerçekten zeka ile ilgili midir diye daha önce düşünmemiştim fakat o anda emin olduğum tek şey, arkadaşın kesinlikle rubik küpün zeka ile ilgili olduğunu düşünüyor olmasıydı. Biraz daha emin olmak adına sordum: “Peki sen çözebiliyor musun?” diye. Dudak büküp omuz silkerek “Hayır,” dedi. Bu cevaba şaşırmadım tabii. Rubik küp çözmeyi bilmediği için kendisini düşük zekalı hisseden bu arkadaşın bir teselliye ihtiyacı olduğu belliydi. “Bence de öyle ya, yoksa ne var ki bunu çözmekte,” diyerek geçiştirdim. Maksat gönüller bir olsun.

Peki gerçekten zeka ile bir ilgisi yok muydu acaba? Açıkçası rubik küp çözmek, bir algoritmayı ezberlemekten ibaret. Öyle üst düzey bir zeka gerektirmiyor. Fakat geri zekalı birinin bu algoritmayı aklında tutma ihtimali de çok düşük tabii. Ezber dediysek, savaşların tarihlerini ezberlemeye benzemez yani; vektörel hafıza ve analitik zekaya ihtiyacımız var. Ama dediğim gibi, rubik küp çözebiliyor olmanız sizin dahi olduğunuzu falan göstermez. Bunu rubik küplerle ilgilenen herkes biliyor zaten.

Burada renkli olan, rubik küple hiç ilgilenmediği halde bu konuda yorum yapan insanlar aslında. Çocukluğumdan beri aşina olduğum bir insan psikolojisi bu. Ortaokul yıllarımda köşeme çekilmiş kendi kendime bir şeyler çizerken yanıma gelip “Ne çiziyon?” diyen tipler belirirdi. Atatürk portresi çizmeye çalıştığım bir gün, yine bunlardan biri yanıma gelip baktı ve şöyle dedi: “Bu Atatürk’e hiç benzememiş ki!” Oysa masamda referans aldığım bir Atatürk resmi falan yoktu. Bu arkadaş benim kimin portresini çizmeye çalıştığımı bilmediği halde, çizdiğim şeyin belli bir kişiye benzemediğini nasıl söyleyebiliyordu? Cevap çok basit: Atatürk’e benzemediğini söylüyordu, çünkü aslında Atatürk’e gayet de benzediğini düşünüyordu. Yani ben rubik küple ilgili yorum yapan arkadaşla ilk defa o gün tanışmadım.

Rubik küp sadece bir oyuncak değil, adeta insan turnusolu gibi bir şey. Bir ortamda insanları tanımak ve sosyalleşmek adına da etkili bir araç olabilir. Kimisi gelip "Aaa, bana da öğretsene!" der; kimisi gelip bir süre oynar, çözemez ve bunun üzerine geyik döner; kimisi "Boş işler bunlar," diyerek muhabbet açar. Sosyalleşme konusunda sigaradan daha sağlıklı, daha konforlu ve daha ekonomik bir araç.

Şimdi bana söyleyin; böylesine faydalı, böylesine işlevsel, böylesine eğlenceli başka bir oyuncak var mı? Bence yok.